GÖKYÜZÜNE UZANAN ŞEHİR: HONG KONG

Uzak doğunun insanın ruhunu okşayan büyüsüne kapılıp gideceğim caddeleri hayal ederken kendimi doğunun içinde saklı kalmış batı kentinde buldum. Binaların temelinden çatısına kadar uzun bir yolculuğa çıkan bakışlarım göğün en üst katına dokunan insan elini gördüğünde, üç boyutlu bir Amerikan filmini izliyormuş hissine kapıldım.

        5000 Yıllık Çin kültürünün topraklar üzerindeki hâkimiyetini savaşlar sonunda yapılan anlaşmaya göre 156 sene boyunca sürecek İngiliz sömürgeliğine teslim etmesinin ardından doğu batı sentezi meğer etkisini hızla göstermeye başlamış. Hong Kong’a denizin doldurulmasıyla inşa edilen, terminaller arasında yer altı tren sistemi ile ulaşılan ve dünyanın en büyük havalimanlarından biri olan 12 milyar dolara inşa edilmiş bir meydana iniş yaparak ayakbastım. Denizaltından giden bir metroya binerek dünyanın en büyük 5. asma köprüsü olan Tsing Ma’dan geçerken metropol kenti Hong Kong’un insanın hayallerini zorlayan gökdelenlerine gözümü alıştırmaya çalışıyordum. Mistik uzak doğunun bir parçasında olduğumu anlamak için zamana ihtiyacım olduğunu düşünmek elimde değildi!

Hong Kong, yüz yıl öncesinin tipik bir balıkçı köyü iken batının metropol kentine dönüşümünü tamamladıktan sonra 1997 yılında, kendi özerkliğini, hukuksal alandaki kendi yasa ve yönetmeliklerini koruyacak şekilde Çin Halk Cumhuriyeti’nin yönetimine bırakılmış özel bir bölge halini almış. Hong Kong Adası, Kowloon Yarımadası, Yeni Bölge ve Uzak Adalar isimli 4 ana bölgeye ayrılmış ticaret ve alışveriş merkezi, 234 adadan oluşuyor. Bu adaların en büyüğü havaalanının olduğu Lantau Adası, Hong Kong Adası denilen bölgeden daha büyük ve 26 metre yüksekliğindeki dünyanın en büyük açık alan Buda heykeli ile adaya gelen turistlerin uğrak yeri. Dev Buda heykeli 202 tonluk ağırlığını yemyeşil ormanların arasından süzülen dağların arasında güneş ışınlarını bronz bedeninden turistlerin yüzüne yansıtıyor.

        TC Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz girdiği bu ülkede yaz aylarında (Mayıs-eylül) sıcaklık 26–33 derece arasında. Kış aylarında kar yağışı çok ender olmakla birlikte dört mevsim nem ve yağmur oranı yüksek. Bu sebepten otellerde şemsiye hizmeti veriliyor ve başınızı sağa-sola döndürdüğünüzde şemsiye satan birine rastlıyorsunuz. Zaman zaman tayfun ve tsunami tehlikesi tatilinizi ya da iş toplantılarınızı mahvedebilir. Ancak kaderinize inanıyorsanız tsumamiyi düşünüp endişelenmeyi bir kenara bırakın ve kendinize bir Hong Kong tatili armağan edin. Uzun ve yorucu geçen uçak yolculuğunun ardından otelime gidip dinlenmek yerine kendimi derhal dev binalar arasına sıkışmış şehir caddelerindeki rengârenk görüntülere teslim etmek istiyordum. Anadilleri bir çeşit Çin dialeği Kantonca olan, mistik doğu diyarında her zevke hitap eden uğraşlar bulmak mümkündü. Ancak tam bir alışveriş cenneti olan bu ülkede her bayan gibi içimi kemirip duran alışveriş canavarının esiri olarak kendimi nemli sokaklara atıyor, içgüdülerimin kurbanı olarak ilk durağımı dillerden düşmeyen Ladies Market olarak belirliyordum. Tung Choi Caddesinde’ki birçok ara sokağı içine alacak şekilde kurulmuş yüzlerce el tezgâhlarını görünce ülkemdeki pazarları hatırlıyorum. Ancak aslının birebir taklidi olarak yapılmış ve tüm dünya markalarının kolleksiyonlarının olduğu saatler, çantalar, kıyafetler ve etrafımdaki yüzlerce çekik gözlü kafamı karıştırıyordu. Bir malı almak için oldukça çaba sarf etmem gerekiyordu çünkü çok sıkı bir pazarlık etmek gerekliydi. Pazarlık burada alışverişin ilk kuralı ve olmazsa olmazıymış. İtiraf etmeliyim ki, rengârenk tezgâhlardan kendinizi alamıyorsunuz hatta almak istemiyor bakmaya doyamıyorsunuz. İçinizde varolan bir alışveriş canavarı ile geziyorsanız; her şey size ne kadar da ucuz gelmişken ruhunuzu nasıl susturursunuz bilemiyorum. Hong Kong’ta ilk gün alışverişim Temple Caddesi’deki Gece Pazarı ile devam ediyor. Eğer Türkiye’de son yıllarda moda olan Çin ev yerleşim felsefesine inanıyorsanız hatta evinizde uygulamalar yapıyorsanız evinize yararlı(!) bazı objeleri burada bulabilirsiniz. Bu topraklarda 60 katlı dev apartmanlarda oturan bu insanlar Feng Shui’ yi evlerinde uyguluyorlar. Gece pazarında karşınıza çıkan falcılara da şaşırmayın. Onlar geleceğinizi tahmin ederek geçimlerini sağlıyorlar. Ayaklarımın tabanları sızlayarak döndüğüm otelimde deliksiz bir uyku uyuduktan sonra ertesi gün elimde şehir haritası kalacağım her günde neler yapacağımı planladıktan sonra giderseniz tüm bir gününüzü ayırmanızı önereceğim Stanley Markette alışverişime devam ettim. Stanley Markette satılan ve Hong Kong’un kaosunu anlatan yağlı boya tablolar evlerinizin duvarlarını mistik havasıyla renklendirebilir. Bu ülkede pazarların dışında aklınıza gelebilecek her marka: Louise Vuitton, Gucci, Armani… Kapılarını size açmış bekliyor! Tüm bu pahalı mağazaların dışında Espirit’in outlet Mağazası sizi hayretlere düşüren fiyat indirimlerine sahip.

6.8 Milyon nüfüslu bu ülkede insanlara çarpmadan sokaklarda yürürken etrafınızdaki binaların mimarisi ruhunuzu alıp bambaşka bir aleme götürüyor. Tüm adalar arası ulaşımınızı metro ve deniz otobüsleriyle hızlı bir biçimde yapabilirsiniz. Hong Kong’a gittiğinizi anlayacağınız tek yer benim için Viktoria Zirvesi oldu. Eğer oraya gidip Hong Kong’a 552 metre tepeden bakmadınızsa Hong Kong’a gittiğinizi kimseye söylemeyin. Sizlere tavsiyem: gitmek için akşamüzerini seçin. Çünkü dünyanın en güzel manzaralarından biri kabul edilen zirveyi hem gündüz gözüyle hem de karanlığın içinde parıldayan rengârenk ışıklar arasında görmek gerekir. Panoramik şehir fotoğraflarının çekildiği Victoria Zirvesi’ne ilk adım attığımda sağıma soluma bakıp orada yalnız olmadığımı hissetme ihtiyacı duydum. Karanlığı aydınlatan bambaşka bir yüzü vardı Hong Kong’un. Yaşadığım dünyadan farklı bir gezegene gitmiş gibi hissediyordum. Zirveye ulaşımı Central’da ki otobüs durağından yaptım ancak siz daha heyecanlı bir ulaşım yapmak isterseniz şimdiye dek hiç kazası olmayan The Peak Tram(Teleferik)’e binerek sırtınızı geriye yaslayarak Hong Kong’un panoramik görüntüsünü izlemenin tadını çıkarırsınız. Bütün bir gününüzü alacak bir başka cennet parçası mekân Hong Kong Ada’sın da ki Ocean Park. Buraya özellikle ailenizle gitmenizi tavsiye ederim. Güneydoğu Asya’nın en büyük eğlence ve dünyanın en büyük deniz parklarından biri görülmek için orada bizleri bekliyormuş! Birçoğunuz için köpekbalıklarının tünelinden geçmek, 4000’ den fazla tropik balığı görmek, nesilleri tükenmeden pandaları yakından tanımak eğlenceli olabilir. Belki de siz Cenral’da yürüyüp içerisinde dünyanın en büyük uzay tiyatrolarından biri olan Uzay Müzesi’ni gezmekten keyif alırsınız.

Hong Kong’ta ne yenir derseniz benim gibi midesi hassas, kendisi titiz biri olarak bu konuda objektif olarak izlenimlerimi aktaramayacağım. Kanton mutfağında dinen hiçbir şey yasak olmadığından ötürü her şey yenmekte. Bu topraklarda insanlar tabiatın kendilerine sunduğu her türlü canlıyı ve otu yiyebiliyorlar. Önlerinden geçerken burnumu avuç içimle kapattığım otantik restoranlar benim midemi bulandıran her türlü kokuyu nemli havaya karıştırdıysa da her biri tıklım tıklım doluydu. Birçok restoranın camında nar gibi kızarmış ördekler boyunlarından metal kancalara asılmış midesine gideceği misafirleri bekliyorlardı. Bunun dışında Spagetti Hause, Mc Donald’s, Starbucks Cafe gibi tanıdık mekânlar düzgün nefes almamı sağlayan yerler oldu. Kalabalık nüfusuna ve hengâmesine rağmen Hong Kong çok temiz ve düzenli bir ülke.

Gece hayatını merak edenleriniz için Soho’yu öneririm. Bin bir çeşit dünya vatandaşının ellerine içkilerini alıp barların içerisinden gelen gürültülü müziğe ruhlarını teslim edip eğlendiğine şahit olabilirsiniz. Hong Kong’un resmi olan tek kumar imkânı at yarışları. Söylentiye göre bir gün içinde hipodromda dönen parayla ikinci bir havalimanı inşa edilirmiş. Bana enteresan gelen şey bayanların büyük bir çoğunluğunun at yarışı oynamaları. Ülkeye gelen turistler kumar oynamak istiyorlarsa vize alarak giriş yapabilecekleri Hong Kong’a 65 km. uzaklıktaki Macau Adası’na gidiyorlar. 300 Yıl boyunca Portekiz’in kolonisi olan Macau’da tarihi kale ve tapınakları gezdikten sonra dünyaca ünlü The Lisboa Casino’su na gidebiliyorsunuz.

Bu yıl 97. si yapılan Canton Fair (Çin İhtaç Malları Fuarı) her yıl ilkbahar ve güz dönemi olmak üzere Nisan 15–20 ile 25–30 ve Ekim 15–20 ile 25–30 tarihlerinde düzenlenmekte. Türkiye’den olduğu gibi tüm dünyadan birçok firma bu fuara ilgi gösteriyor. Dolayısıyla fuar zamanları uçaklarda yer bulmak zor olabiliyor.

Central’da gecenin karanlığını rengârenk ışık oyunlarıyla aydınlatan gökdelenleri seyretmeye, pazarda ayaklarımın sızısını inatla hissetmeyen ruhumun kollarımdaki ağırlıkları önemsemeden hala aklımda kalan alamadığım nelerin kaldığını hesaplayan aklımla buluşmasının ardından; aslen doğulu olup batılı taklidi yapan bu karmaşık ülkeye tekrar gelmek istediğimi söyleyerek veda ettim. Dönüş yolu boyunca aklımda kalan tek şey rengârenk saatler, çantalar değil de eşsiz ülkemin mis kokan kebapları, tatlıları oldu. Hayal kurmaktan kilo alınsaydı günlerce aç kalmış bir insan olarak düşünmekten aldığım kiloların hesabını herhalde tutamazdım. Dünyada ki tüm güzel yerleri görsem de, görmeye doyamasam da yine de evim, güzel evim, bir başkadır memleketim…

Leave a Reply